Kurtulacak mıyım doktor?
10 haftadır futbolsuzluk hastalığına yakalanan Timsah’a teşhisi tam koysak ve gerekirse kangrene dönmek üzere olan uzuvları kesip atarak, gençleşmiş hücrelerden oluşan bir vücutla yolumuza umutla devam etsek olmaz mı? Eski Türk filmlerinin en ünlü sahnesi ve repliğidir: Başroldeki yakışıklı jön hastalanır ve doktora gider. Hastayı itinayla muayene eden doktorun yüzünde ekşi bir ifade belirir. Bunu gören esas oğlan, umutsuz bir tavırla sorar: -Söyleyin doktor, yaşayacak mıyım? Doktor gözlüğünü çıkarır ve derin bir iç çektikten sonra, iç karartıcı bir şekilde acı gerçeği söyler: -Maalesef vaziyetiniz vahim. Lakin bu hastalığa tam teşhis koymak için birçok tetkik yapmak mecburiyetindeyiz. İşte hasta o anda yıkılır: -Nayır, nayır, nolamaz! Halbuki geçtiğimiz yıllarda nasıl da güçlü hasımlarıyla savaşarak zirveye çıkmış ve başarılı işlere imza atmıştı. Oysa, doktor henüz teşhisi koyamadığı için tedaviye de başlayamamaktadır. ZİRVEDEN YOKUŞ AŞAĞI Şimdi bu film sahnesi de nereden aklına geldi, derseniz, anlatayım: Maçtan sonra basın toplantısında Ertuğrul Sağlam’ın şu sözleri dikkatimi çekti: “Ortada anlayamadığımız bir durum var. Bu kadar kaliteli oyunculardan kurulu bir takım nasıl böyle düşüşe geçer, anlamakta güçlük çekiyorum!” Son 10 haftada, ortadaki 30 puandan sadece 8’ini alan, 5 gol atıp kalesinde 10 gol gören Bursaspor’un zirveden hızla aşağıya doğru yuvarlandığını görmemek mümkün mü? Bu noktada takımdaki kötü gidişle ilgili teşhisi koyacak olan da teknik adamdır. TANI VE TEDAVİ Zaten teşhisi koymadan tedaviye geçemezsiniz! Bazı pansuman tedbirler, yani taşların yeriyle oynamak da çoğu zaman sizi kurtarmaya yetmez. Tanıyapıldıktan sonra teknik kadro ile yönetimin kafa kafaya vererek, gerekli tedbirleri, hatta bu noktada sert tedbirleri alması gerekir. Oysa ortada, “inşallah maşallah” ve “bu da gelir, bu da geçer ağlama” şeklindeki temenni ve dileklerden başka somut bir şey yok. FUTBOLSUZLUK HASTALIĞI Futbolsuzluk hastalığıTimsah’ın neredeyse bütün bedenini sarmış, biz hâlâ aspirinle, şurupla, bu illetten kurtulmaya çalışıyoruz. Halbuki, teşhisi koysak ve gerekirse hastayı kurtarmak adına; kangrene dönmek üzere olan uzuvları kesip atsak, sonra da tertemiz ve gençleşmiş hücrelerden oluşan yenilenmiş bir vücutla yolumuza umutla devam etsek daha iyi değil mi? Tabii, bu noktada bünyeye yeni katılan yabancı figürleri seçen yardımcı uzmanlarımızı da bir kez daha gözden geçirsek hiç fena olmaz hani! Yoksa, yeni Nunez’ler, Steinert’ler, Tagoe’ler, Svensson’lar ile artık karşılaşmak istemiyor bu camia… Daha geçen haftaya kadar “Toparlanacağız. Kimse merak etmesin, gereken yapılacak” diyen Ertuğrul Hoca’nın, hâlâ tanıyı koyamadığını vurgulaması da bana ilginç geldi doğrusu… DOST ACI SÖYLER Ama yine de… Tabak sevdiği deriyi yerden yere vururmuşmisali, biz seni seviyoruz vedestekliyoruz hocam. Sadece dost acı söyler hesabı, yapılan yanlışları da buradan net olarak söylüyoruz. Camia olarak içine düştüğümüz bu durumdan hep birlikte kurtulacağız. Ama bunu yaparken de, hataları, eksikleri halının altına süpürmeden açıkça ortaya koymak zorundayız. Yoksa, hastalık bütün vücudu sardıktan sonra, yani testi kırıldıktan sonra konuşmak çok kolay! Timsah aşağıya doğru yürüyüp 13. basamağa kadar inmesinerağmen, hazır önümüzde toparlanıp ayağa kalkmak için zaman varken, hastayı operasyon masasına yatırıp neşteri vurmak gerektiğinin altını çiziyorum… Zaman, 10 haftadır bünyede biriken cerahatı akıtıp, daha güçlü bir şekilde tek vücut olarak güzel günlere koşma zamanı… Ama bunun için gerekirse giyotin de devreye girmeli (çok bonservis bedeli ödendi diye bazı yabancılarda ısrar etmenin anlamı yok) ve ısrarla günlerdir söylüyorum, genç isimlerin önü açılmalı… Çünkü artık
Timsah’ın; “Kurtulacak mıyım doktor?”sorusuna, Doktorun; “Evet, merak etme, o hastalığı yendin, güzel günler çok yakın”cevabını duymak istiyor bizim Timsahgiller
Serkan Yetişmişoğlu
Bursa Gerçek